''Zaman geriye aksın!'' eğer siz de 20-25 yaşlarındaysanız, çocukluğunuzda bu lafı duymamış olmanız neredeyse olanaksız. Bir ölümlü duyulmaması gereken bir şey duyduğunda, Dudu Peri her şeyi eski haline getirmek için ya ölümlünün hafızasından o anıyı siler ya da bu büyüyü kullanırdı. Peki, bu sihrin gerçek hayatta sihirden de öte bir şey olduğunu, geçmişe ve geleceğe gitmenin mümkün olabileceğini ve günümüz fizik yasalarına aykırı hiçbir yanının olmadığını söylesem.
Her şey genç bir fizikçi olan Albert'ın İsviçre'nin Bern şehrindeki bir patent bürosunda müfettiş olarak işe girmesiyle başladı. Tanıştırayım, Albert Einstein. Albert işten arta kalan vaktinde fizikteki çağdaş gelişmelerle ilgileniyordu ve o dönemde çok başarılı 4 makale yazdı, kuantum mekaniğine önemli katkılarda bulundu. Peki, sadece işten arta kalan vaktinde mi bilime katkıda bulunuyordu? Bunun cevabı tabii ki de hayır. Asıl bombayı genel görelilik ve özel görelilik kuramları ile iki asırdır kabul gören Newton mekaniğinin uzay-zaman anlayışını baştan aşağı değiştirerek patlattı. Nasıl mı? Onun döneminde şehirler günün aydınlanması ve kararmasına göre “kendi saatlerini” kullanıyordu. Bu da tren yolculuklarında zaman kavramını büyük bir sorun haline getirmişti, özellikle tek hatla bağlı iki uzak şehir ise. Örneğin Paris'ten Berlin'e doğru giden bir tren yol boyunca Paris saatine göre hareket ediyordu, Berlin saatinin ise hiçbir önemi yoktu. Tam tersi Berlin'den Paris'e giden bir tren yol boyunca Berlin saatine göre hareket ediyordu. Bu zaman karmaşasından kurtulmak isteyen insanlar yeni buluşlarını patent almak için büroya yolluyordu. Hepsi Einstein'ın elinden geçiyordu ve Einstein bir şey fark etti, bu buluşlar zamanı doğru ölçmekten de öte bizim zaman kavramımızla ilgili çok büyük bir çatlağı ortaya çıkarıyordu: Zamanın mutlak olup olmadığını.
Birçoğumuz zamanı akıp giden, stabil ve basit bir şey olarak görürüz. Zaman sizin için de benim için de aynıdır. Modern Fiziğin Babası Isaac Newton böyle demişti fakat Einstein zamanın kişiden kişiye farklı şekillerde akabileceğini keşfetti. Einstein'a göre zaman mutlak değildi, evrensel bir tik tak yoktu, her kişinin zamanı ayrıydı. Kısaca tek bir zaman yoktu, “zamanlar” vardı. Hareket ile zaman arasında çok temel bir ilişki vardı. Koşu bandında koşmak gibi bir hareket ile değil, uzayda yani üç boyutta hareket ederek zamanı yavaşlatabildiğimizi keşfetmişti. Zaman bizim için aslında dördüncü bir boyuttu. Birine göre ne kadar fazla ise diğerine göre o kadar azdı. Örneğin Usain Bolt 100 metre finalinde hızla koşarken oturarak izleyen bize göre hareketleri yavaşlamıştı, hatta abartmak gerekirse sesi de yavaşlamıştı. Kolundaki saati bizim kolumuzdaki saate göre daha yavaş akmıştı. Bir nevi gençleşmişti! Dünya'da bu etki bizim gözle göremeyeceğimiz kadar küçük olduğundan fark edemiyoruz ama bu olay gerçek. 1971 yılında bir atom saati Dünya'nın çevresinde uçuruldu. Bir diğer atom saati ise yere bırakıldı. Bilim adamları daha sonra uçaktaki atom saati ile yerdeki atom saatini karşılaştırdı. Evet tam da Einstein'ın tahmin ettiği gibi uçaktaki saat saniyenin milyarda biri kadar geri kalmıştı. Bu deney 10 yıl arayla tekrar tekrar yapıldı ve her birinde sonuç aynıydı. Uzaydaki hareket, zamanı değiştirmişti! Böylece Einstein'ın kuantum zaman hakkındaki teorileri yaklaşık 60 yıl sonra kanıtlanmış oldu.
''Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek arasındaki fark sadece bir illüzyondan ibarettir; ama bu illüzyon çok güçlüdür.'' Einstein burada ne demek istiyordu? Bilim adamları zamandaki değişimi daha iyi anlamamız için uzay zamanını bir ekmek somununa benzetti. Ekmek somununu geçmişte yaşanmış olaylardan günümüze yani Big Bang'i, ilk insanları, Sümerlerin güneş saatini bulmasını, Kurtuluş Savaşı'nı, bugünü, geleceği vb. tüm yaşanmış olayları kapsayan bir zaman çizelgesi gibi düşündüler. Bu ekmek somunundan paralel bir dilim kesip çıkardığımızda bu kesite sezgilerimizle algıladığımız 'şimdi dilimi' adını verdiler. Burada sezgilerimizle algıladığımız kelimesi önemli çünkü biliyoruz ki zamanlarımız farklı, ben sadece beynimizin bize oynadığı illüzyondaki şimdi zamanından bahsediyorum. Örneğin bu şimdi diliminde ben yazı yazıyor, siz “şimdi” kitap okuyor olabilirsiniz ya da bir başkası sinemada olabilir. Einstein hepimizin kabul ettiği bu şimdi diliminin, hareketi de hesaba kattığımızda ortadan kalktığını gösterdi bize. Hareket ettiğimizde ekmek somununu farklı şimdi dilimlerine ayırıyorduk, annemizin bize kızacağı şekilde, farklı açılarda. Hareket, zamanı etkilediğine göre hareket halinde olan biri şu anda olanları farklı bir şekilde algılayacaktır. Mesela Neptün'de koşan iki tane anten gözü olan bir uzaylı hareket ettiği için “şimdi” dilimi çalışma salonunda ders çalışan bir tıpçıya göre farklı olacaktır. Uzaylının hareketi çok hızlı olmadığı için somunu çok küçük bir açıyla keser fakat aradaki uzaklık fazla olduğundan zaman farkı da bir hayli artacaktır. Uzaylının şimdi dilimi eğer Dünya'dan uzaklaşıyorsa 300 yıl önceki olayları, yaklaşıyorsa gelecek 300 yıl içindeki olayları kapsar yani uzaydaki yönümüz de geçmiş ya da gelecek algımızı değiştirmekte bir hayli söz sahibidir. Zamanın 4. bir boyut olduğunu hatırlattıktan sonra 3 boyutlu uzayda koordinatlara göre nasıl “orada olmak” diyorsak zamanı da dilimler içinde “orada olmak” şeklinde düşünmeliyiz. Meydana gelmiş veya gelecek olan her şey aslında var demektir. Hepsi o somunun üzerindendir. Kozmolog MIT profesörü Max Tegmark bu konuda: ''Geçmiş geride kalmamıştır, gelecek ise meydana gelmiştir. Geçmiş, gelecek ve şu an hep aynı şekilde vardır.'' demiştir. Aklıma anında bir soru geliyor: Kaderimiz belli midir? Peki geçmişe gidip kaderimizi değiştiremez miyiz, ya da geleceğe?
Büyük yıldızların kendi içine çökmesiyle oluşan kara delikler çok büyük bir çekim gücüne sahiptir. Eklemek isterim ki Einstein kara deliklerin varlığını reddediyordu, ama -biraz ironiktir- ünlü fizikçi Roger Penrose daha sonra Einstein'ın denklemlerini kullanarak kara deliklerin kalbinde tekillik denen yapılar olduğunu ispatlamıştır. Kara delikleri yaratan şey maddenin çok küçük bir hacme sıkıştığı, çekim gücünün sonsuz kabul edilebileceği bu tekillik noktasıdır. Yıldızların bu tekilliğe ulaşmak için ne büyük fedakarlıklar yaptığını bir örnekle vermem gerekirse çapı 1.391.016 km olan Güneş, eğer bir gün kara delik olmak isterse çapını 1-2 kilometreye düşürmelidir. O tüm enerjisini sadece birkaç kilometreye sığdıracaktır. Ne büyük enerji ama. Bir uzay gemisiyle enerjisi bu denli güçlü bir kara deliğin etrafına doğru yolculuk edersek bunu gören birisi bizim hareketlerimizi, sesimizi, zamanımızı daha yavaş algılayacaktır. Kara delik çevresinde geçirdiğimiz 1-2 saat Dünya'da 50 yıl geçmesi anlamına gelebilir. Döndüğümüzde üniversite arkadaşlarımız 70 yaş üstü hastamız olarak polikliniğimizi ziyaret edebilir. Geleceğe olası yolculuğumuz böyle olabilir, peki benim daha da hoşuma giden geçmişe yolculuk nasıl yapılabilir? Tabii ki solucan delikleriyle.
Stephen Hawking zaman yolculuğu için ''Tek ihtiyacınız olan bir solucan deliği, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı veya çok çok hızlı giden bir roket.'' diyor. Bu solucan deliği adını verdiğimiz yapılar, Einstein'ın bazı denklemleri çözülünce var olduğu anlaşılan ve evrende bir yerlerde olduğunu düşündüğümüz uzay zamanının içinden geçen kestirme yollardır. Diğer adı Einstein-Rosen köprüleri olan bu şeyler sadece iki mekânı değil, iki zamanı da birbirine bağlarlar. Solucan deliklerinin iki ağzı ve bir boynu vardır. Ağızları büyük ihtimalle küreseldir, boğazı ise doğrusal ve aynı zamanda döngüseldir. İlginç bir şekilde genel göreliliğin bazı çözümleri solucan deliklerinin her bir ağzının bir kara delik olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır fakat doğal olarak oluşan bir kara delik bir yıldızın çökmesi sonucu oluşabilir, kendi kendine bir solucan deliği yaratamaz. Bu delikler gerçekten varsa içinden geçip geçmişe gidebilirim demektir. Peki, geçmişe gidip dedemi öldürürsem hiç doğmayacağım anlamına mı gelir? Cevap hayır. Geçmişe gidip dedemiz olduğunu düşündüğümüz birini öldürürsek dedemiz bir başkası olacak demektir, yani her şey tutarlı ama çarpık bir biçimde yeniden bir araya gelecektir. Zaman, olay kitaplarını yeniden farklı bir sırayla raflara dizecektir. Buna Stephen Hawking “alternatif tarihler varsayımı” adını veriyor. Steven Spielberg, Geleceğe Dönüş filminde bu tanımın bir eğlencesini türetmişti: Marty McFly geçmişe gidip annesiyle babasının flört dönemini daha başarılı bir tarihle değiştirdi.
Bir gün tüm teorilerimiz haklı çıksa ve solucan deliklerini bulsak bile, onları kullanmak için katetmemiz gereken daha çok yol var. Araştırmalara göre ilkel bir solucan deliğinin çapı 10-33 cm yani bu deliklerden geçebilmek için hidrojen atomundan milyarlarca kat daha küçük olmamız gerekiyor. Tek sorun bu da değil. Bu delikler kararsız yapıda ve kısa ömürlüler. Evrenin her köşesinde oluşup çok kısa sürede kayboluyorlar. Bu ağızları açık tutabilmek için ya negatif enerjili ve büyük bir eksi basınç içeren “egzotik madde”ye ihtiyacımız var ya da biz deliğin diğer ucuna gidene kadar kanalı açık tutacak Thor gibi güçlü birisine.
Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan değerli bilim insanı, kitaplarından da faydalandığım, bana ışık kaynağı olan Stephen Hawking'i anmak istiyorum. Zaman neden hep ileriye akar? Sebebi entropi artışı mıdır? Fizik kurallarının zaman ilerlerken de geçmişe giderken de aynı şekilde geçerli olması ne anlam ifade eder? Kendisi bu ve bunun gibi sorulara yanıtlar aramıştır. Ama hepimizin merak ettiği gibi, onun da en çok merak ettiği şey evrenin başlangıcı olmuştur. ALS gibi zor bir hastalıkla mücadele etmesine rağmen bilime yapmış olduğu katkılardan dolayı Hawking'i ayakta alkışlamak gerekir. Her ne kadar uzayla ilgili bilgimiz Dünya'nın galaksideki yeri kadar az da olsa, evrenin gittikçe artan bir hızda genişlemesine benzer bir şekilde ortaya atılan yeni teorilerle bizim de ufkumuz genişliyor. Teorilere göre gelecekte zaman tam anlamıyla manasını yitirecek, en yakın ışık kaynağı o kadar uzakta olacak ki zamanı ölçmek bir yana zamanın ne olduğunu unutacağız. Renkleri unutacağız, tek gördüğümüz karanlık bir gökyüzü, siyah bir deniz olacak. Nereden mi biliyorum? Belki de gelecekten gelmişimdir. Merakla ve bilimle kalın.
KAYNAKÇA:
1. Hawking S. (2015) Zamanın Kısa Tarihi, İstanbul, Alfa Basım Yayım
2. Turok N.(2018) İçimizdeki Evren, İstanbul,Kolektif Kitap
3. https://einstein.stanford.edu/SPACETIME/spacetime2.html
4. http://www.dailymail.co.uk/home/moslive/article-1269288/STEPHEN-HAWKING-How-build-time-machine.html
7. https://www.walldevil.com/wallpapers/w09/artwork-fantasy-art-concept-art-spaceships-stars-space.jpg
Ümit Alperen KINAK
k.alperen97@gmail.com
留言