Aşk nedir? İnsan hayatında kaç kez aşık olur? Sevmek her zaman yeteli midir? Ya da hangisi seçilmelidir? Aşk mı? Sevgi mi? Sadakat en çok kime karşı olmalıdır? Peki ya gerçek sadakat başka birisini hayatına almamak mı yoksa kalbini kapatmak mıdır?
Her insan farklı bir dünyadır. Dışarı yansıyan birçok yanımız var. Bulunduğumuz ortam ve koşullara göre değişiyor birçok kişiliğe bürünüyoruz ve bu rolleri çoğu zaman kusursuzca oynuyoruz. İçimizdeki fırtınalar çoğu zaman dışarıya yansımıyor. En yakınımız dediğimiz insanlar bile onlara izin verdiğimiz ölçüde hakkımızda bir fikirleri olabiliyor. Peki ya gerçekte kimiz? Hangisiyiz? Neden hissettiklerimizi yansıtamıyoruz? Elimizdekini mi kaybetmekten korkuyoruz yoksa elde edemeyeceğimizi net bir şekilde öğrenmekten mi? Kendimizden mi kaçmak istiyoruz yoksa gerçek kendimizi bulmak mı? Peki ya içimizle dışımız arasındaki uçurum ne kadar açılabilir?
Herkesin içine kapanık oluşu ve sakinliğiyle tanıdığı Raif Efendi hep mi bu şekildeydi ya da neden bu şekilde olmayı seçmişti? Yolu Raif Efendi ile kesişen Rasim ise tüm bunların sebebini öğrenen tek kişi olacaktı.
İşinden kovulması sonrası yeni bir iş bulamayan Rasim bir gün yolda arkadaşı Hamdi ile karşılaşır. Durumu öğrenen Hamdi arkadaşına müdürü olduğu yerde iş teklifinde bulunur. Teklif çok iyi olmasa da başka bir çaresi bulunmayan Rasim kabul eder. Raif Efendi ile de yolları bu şekilde karşılaşır. Raif Efendi ile aynı odada çalışacaktır. O; yaşlı, sessiz, sakin bir adamdır. Kimseyle mecbur olmadığı taktirde iletişim kurmayan verilen çevirileri titizlikle yapan boş vakitlerinde ise kitap okuyan biridir.
Raif Efendi bazı zamanlar işe gelemeyecek kadar hastalanmaktadır. O günlerden birinde bir çeviri gerekli olmuş ve çeviri evraklarını Raif Efendi’ye ulaştırma görevi Rasim’e kalmıştır. Rasim, Raif Efendi’nin evine geldiğinde ise onun neden bu kadar içine kapanık olduğunu anlamıştır. Kalabalık bir ev halkına düşük maaşıyla bakmaya çalışan ve evde sürekli aşağılanıp ezilen biridir. Ama bu kez durum diğerlerinde farklıdır. Raif Efendi’nin hastalığı bu kez çok daha ciddi durumdadır ve o bunun farkındadır. Rasim’den iş yerinde bulunan özel çekmecesindeki kişisel eşyalarını kendisine getirmesini ister. Eşyalar arasında bulunan kara kaplı defter ise hayat hikayesinin yazılı olduğu defterdir. Her şey Rasim’in o defteri okumasıyla başlar.
Raif Efendi, gençlik yıllarında da oldukça içine kapanık ve sessiz biridir. En yakın dostuysa kitaplarıdır. Sabun fabrikası işleten babası bu durumdan pek memnun olmadığı ise onu Almanya’ya sabunculuğu öğrenmesi için göndermesinden anlaşılmaktadır.
Almanya’ya gittiğinde bir pansiyonda kalmaya başlamış ve sabun fabrikasında çalışmaya başlar. Ancak fabrikaya pek gitmiyor zamanını parkları, sergileri ve Almaya’ da bulunan çeşitli yerleri gezmekle geçirmektedir. Bir gün gazetede gördüğü sergiye gider. Sergide dikkatini çeken tablo onu çok etkiler. Kürk Mantolu Madonna. İlk gördüğü andan itibaren her gün sergi açılışından kapanana kadar tabloyu izlemek için sergiye gitmeye başlar. Bir gün Raif Efendi tabloyu izlediği sırada yanına biri gelir ve tablodaki kadını kime benzettiğini sorar. Soruyu soran kişinin kim olduğuna bakmadan annesine benzediğini söyler. Telaş ve utancından yalan söylemiştir.
Bir süre sonra kaldığı yerdeki bir arkadaşıyla dolaştığı sırada sergide konuştuğu kadınla karşılaşır. Sonraki gün tekrar karşılaşma ümidiyle aynı yerde onu beklemeye başlar ki onu görür ve Atlantis adındaki gece kulübüne kadar takip eder. Kulübün içine girdiğindeyse onu keman çalıp şarkı söylerken bulur. Söylediği şarkı bittikten sonra Raif Efendi’nin masasına gelir ve tanışırlar. Adının Maria Puder olduğunu ve Kürk Mantolu Madonna’nın ise kendi otoportresi olduğunu söyler.
O günden sonra Maria Puder ve Raif Efendi arasında bir arkadaşlık başlamıştır. Maria Puder her defasında erkeklere bağlanamadığını ve aşık olamadığını söylemesine karşın Raif Efendi çoktan ona aşık olmuştur.
Her gün buluşup parklarda, sergilerde ve bahçelerde vakit geçirmeye başlamışlardır. Aksini söylese de Maria Puder de Raif Efendiye aşık olmuştur ve bunu itiraf eder. Mutlu sonun olmadığını tekrar hatırlatan bir son daha yaşanır. Babasını öldüğü haberini veren bir telgraf alır Raif Efendi. İçinde bulunduğu kargaşayı düzeltmek üzere Türkiye’ye dönmek zorunda kalan Raif Efendi sorunları çözdükten sonra Maria Puder’i yanına alacağını söyleyerek Türkiye’ye döner.
Mektuplaşmaya başlarlar. Ta ki Maria Puder’den gelen mektuplar kesilene kadar. Bunun üzerine yıllarca ondan habersiz bir hayat sürmüş ve şu anki halini almıştır.
Aradan uzun yıllar geçtikten sonra İstanbul’da Maria Puder’in kuzeniyle karşılaşır. Yanında küçük bir kız çocuğu vardır. Mektupların kesilmesini nedenini artık öğrenebilmiştir. Maria Puder yıllar önce ölmüştür ve gördüğü kız ise Maria Puder ile Raif Efendinin kızıdır. Raif Efendi dışında kimse kızın babasını bilmemektedir. Kızıyla ilk kez karşılaşan Raif Efendi Maria’nın kuzeniyle birlikte kızının trenle uzaklaşmasını izler.
Rümeysa DEMİRCAN
Comments