Geçen yazımızda Türk sazlarının doğuşuna ve sesli kültürel eserlerin zaman içinde göçüne bakmıştık. Bu yazımızda sözlü/sözsüz eserlerin konar-göçer Türk toplumu için önemine değinmek istiyorum. Yazının sonunda da yakın zamanda keşfettiğim hoşuma giden dört yeni türküyü paylaşıp sizlerin de beğenisine sunacağım.
Göçebelik insanlığın başlangıcından itibaren her milletin emekleme aşamasında geçtiği bir sınavdır. Bu sınavı başarıyla verebilenler, günümüzde halen daha bayrak dalgalandırmaktayken; kalanların müze raflarında ziyaretçi beklemeleri de pek hazindir. Kavimler Göçü'nü bu sınavlar arasında bir final sınavı olarak düşleyebiliriz. Eğitim hayatında sınavların hiç bitmemesi gibi milletlerin de her dönem başlarına dert açan sınavları vardır. Yakın tarihimizde ki istiklal mücadelemiz bu konu için verebileceğim güzel bir örnektir.
Biraz daha gözlerimizi kısıp uzaklara bakacak olursak bin bir zorlukla mücadele eden göçerleri seçebiliriz. Taş duvarlar yerine kıl/keçeden çadırlarında savunmasız göçerler aynı zamanda daha temelleri atılmakta olan kültürel birikimlerini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bizi etrafına toplayan ateşi onlar yakalı daha bir iki asır bile geçmemiştir. Ateşin sönmesi kabilenin dağılması ve her şeye sıfırdan başlayacakları, toplum olma güvencini kazanacakları uzun bir süre gerektirir.
*** *** *** *** ***
*** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
Uzunca girizgahımdan ötürü sıkıldıysanız daha sürükleyici olmasını umduğum bölümle devam edelim. Normalde bir konuyu yazmaya karar verip cümlelerimi toparlamam uzun bir süre alır. Bu süre üretkenlik konusunda düştüğüm bu derin çukurda bir ayı da geçmeye başladı. Bu konuyu yazmaya karar vermemse çok tesadüfi oldu. Sabah evden çıkarken yolda bir ses olsun diye TRT Dinle uygulamasında İrfan Gürdal'ın hazırlamış olduğu Türk Otağı programından rastgele bir bölüm açmıştım. İlkten yolun çamursuz kısmını hesap etmekten dinlediğimi tam olarak idrak edemedim. Otobüste aynı bölümü başa alıp adam akıllı dinleyince içimden sahip olduğumuz zengin kültür ve bu kültür bana ulaşıncaya dek her defasında hafızasına kazıyıp geleceğe taşıyanlara teşekkür ettim.
Mili hafıza, ortak akıl, toplumsal hafıza .. uzatmak mümkün. Adına her ne derseniz deyin benim ve benim gibi daha nicelerinin aklında canlanan şeye tanım yapmak gereksiz zira o şey bizzat günlük hayatımıza sinmiş durumda. Hafızanın oluşması çok uzun bir evrim süreci geçirip genetik kodlarımıza kadar işlemişken bir anda silmek mümkün olmuyor. Her gelen âşık atasından aldığını gözü gibi koruyup üstüne kendisi de taşınacak yeni yükler koyarken bizi sindirmek de kolay olmuyor. Nitekim Kırım'dan kalkan kara trenin Taşkent'e döktüğü ozanların ariflerin türküleri bugün dahi dinlenmekte, onların çektikleri zulüm dilden dile söylenmekte...
Kırım'ı size anlatmak bana çok zor geliyor. Gönlümde bir kördüğüm diyecek o kadar çok şey var ki ucunu bulup da çözemiyorum bu düğümü. Kırım'lı ozanlarımız sağolsun yardımcı oluyorlar bana. Üç tanesiyle yeni tanıştığım dördüncüsünü uzun zamandır dinlediğim aşağıdaki türküleri sözlerini düşünerek dinlerseniz ne demek hissettiğimi anlayacağınız umuyorum.
'Bu türküyü unutmayın, hatırlamak sizden' diye sesleniyor bize Alim Osmanov. Biz de bu yazı ile Alim Osmanov'a sesleniyoruz 'Hatırlamak, hatırlatmak bizden...'
Hatrımızdan iç te çıqmaz
Bu ağır qünler.
Kırım, kırım, kırım, kırım,
Layık mı sana soykırım.
Bizi Kırım'dan kovanın
Gözleri Kör olsun
Comments